“Erkenden kararmış günahsız bir günün, içinde barındırdığı derin
duyguyu hissedebilen bir sokak lambasıyım.” [Benfy Boodrick]
Kapı açıldı ve ikisi de salonda duran kanepeleri paylaşarak
kendilerini sırt üstü attılar. Salman ve Ferdi o gün ki yaptıkları gösteride
çok yorulmuşlardı. Ferdi, “Hadi taş-kâğıt-makas yapalım, kaybeden kahveleri
hazırlasın. Şu an ne güzel giderdi” dedi. Kaybeden Salman oldu. Bu evin temel
kurallarından biriydi: eğer bir iş yapılacaksa taş-kâğıt-makas oynanır ve
kaybeden o işi kesinlikle yapardı. Salman kahveleri hazırlarken odayı muhteşem
bir kahve kokusu sardı. Duvarda asılı duran Benfy Boodrick posterine bakarak
ikisi de aynı anda, “Sokaktayız!” diyerek, her gösteri sonrası kendilerince
saygı duruşu olarak belirledikleri sözü söylediler. Sıra günü değerlendirmeye
geldi. Salman konuyu başlatan oldu, “Aylardır bu gösteriyi yapıyoruz ama her
gösteri öncesinde çok heyecanlanıyorum. Seyirciler sürekli değişiyor, hatta
anlık değişiyor. O yüzden oluyor galiba” dedi. Ferdi “Ulan ben meydana gidince
altıma sıçacak gibi oluyorum. Bağırsaklarım ne iş yaptıklarını o an
hatırlıyorlar galiba.” Salman, “Ama bugün, o küçük çocuğun hareketine iyi
karşılık verdin. Oyun hiç bozulmadı. Hatta küçücük çocuğu oyunun içine soktun
resmen. Çok iyi reaksiyon aldık.” Ferdi bıyık altından gülerek, “O çocuğu
kardeşime çok benzettim, o yüzden oynamasını istedim. Çünkü kardeşimin de tiyatro
yapmasını istiyorum.” Ferdi bardağını yanında ki sehpanın üstüne bıraktı,
kanepeye uzanarak tavanı izlemeye başladı. Salman onun ne düşündüğünü çok iyi
biliyordu. “Yarını düşünüyorsun de mi? Hayalimizi gerçekleştirmek için son bir
gece. Acaba heyecandan bu gece uyuyabilecek miyim?” dedi Salman.
Salman ve Ferdi Bülent Ecevit Üniversitesinde Konservatuarda
Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı okuyorlardı. 3. Sınıf öğrencisi
olan bu iki arkadaş ilk geldikleri sene tanışıp ev arkadaşı oldular. Salman’ın
bulduğu bir kitap sayesinde iki arkadaş Sokak Tiyatrosu -Sokak Felsefesi- ile
tanıştılar. Benfy Boodrick’in yazdığı “Sokakta Kendimi Buldum” adlı kitabı
okuyan bu iki genç tiyatrocu iki sene Benfy’nin felsefesi üzerine çalıştılar. Kendi
oyunlarını yazdıktan sonra Zonguldak’ta bulunan Valilik binasının önünde ki
meydanda sokak tiyatrosu yapmaya başladılar. İlk başlarda yadırgansalar da
ilerleyen zamanlarda halk onları benimsemiş oldu. Hatta birkaç hafta öncesinde
gösteriyi izleyen sivil polisler izleyenler arasında ki homurdanmayı fark etmiş
ve yaygara çıkaracak üç genci sessiz sedasız oradan uzaklaştırmışlardı. Galiba
sanat sever polislerdi. Tabii böyle durumlardan Salman ve Ferdi’nin hiç haberi
olmadı. Çünkü onlar bu durumlarla ilgilenmiyorlardı. Sadece çıkıp sanatlarını
icra etmeyi kafalarına koymuşlardı. Gelecek her türlü tepkiye, etkileşime
hazırdılar. Aylarca burada gösteri yaptılar. Onlar icra ettikleri sanatın bir
çerçeve içerisinde kısıtlanmadan özgürce yaparak ve sokakta daha fazla insana
ulaşabileceklerine inanıyorlardı. En büyük hayalleri ise Benfy Boodrick gibi
yaşadıkları ülkeyi sokak sokak gezerek sanatlarını insanlara ulaştırmaktı. Bu
yüzden yarın sabah, yaz tatilinin ilk gününde, bu maceraya başlayacaklar.
Aylar öncesinde, yaptıkları bir gösteriden sonra orada ki
seyirciler arasından orta yaşlı bir adam gösteri sonrası yanlarına gelip, “Eğer
müsaitseniz sizinle şu karşıda ki kafede birer kahve içmek, biraz sohbet etmek
isterim” dedi. Gösterdiği kafe Salman ve Ferdi’nin gösterilerden önce gittikleri
“Bkm Kültür Cafe” idi. Genç tiyatrocular bu nazik teklifi kabul edip kahve
içmek için yol aldılar. Adamla hoş bir sohbet edip, hedeflerinden bahsettikten
sonra adamdan güzel bir öneri aldılar, “Peki bu maceraya ilk olarak Vakıflı
Köyü’nde başlamaya ne dersiniz?” İlk lafa atlayan Ferdi oldu, “Vakıflı Köyü
neresi? Ne özelliği var ki orada başlayalım?” Adam, “Vakıflı Köyü, Hatay’da
bulunan Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü olan bir yer. İlk olarak aklınıza ırkçı bir
fikir gelmesin. Çünkü sizler sanatçısınız ve böyle bir düşünce içinde
olmadığınız için ve hayallerinize tamamen uygun, ilk adımı atmanız için harika
bir köy. Özellikle etnik ve sanata fazlasıyla istekli bir toplum.” Salman
meraklı gözlerle, “Peki Türkiye’nin Tek Ermeni Köyü ama bizim hayallerimiz için
ne önemi var ki?” Adam tebessüm ederek, “Şu an Türkiye’de gidebileceğiniz
birçok köy var ama bunların neredeyse hepsi aynı özellikte. Bu köyün bir
farklılığı var. Hem siz de böylesine farklı bir kültürün içine gireceksiniz.
Belki ilerde sahnede kullanmak için gerekli şeyleri gözlemlersiniz.” Ferdi,
Salman’a bakarak “Aslında düşününce bir an mantıklı geldi” dedi. Adam devam
etti, “Organik tarıma geçen ilk köy olma özelliği var. Hem o söylediğiniz
‘Paramızı köylerde çalışarak kazanıp, akşamları sanatımızı para karşılığı
olmadan yapacağız’ hedefiniz için uygun bir köy. Bu hayale başlangıç için güzel
bir durak. Ben gittim gördüm oraları. Gerçekten bu yaptığınız sanata
ihtiyaçları var. Eminim tüm köy ahalisi büyük bir istekle karşılık verecek gösterinize”
dedi. Organik tarım yapılması, insanların sanata aç olması gençlerin aklına
yatmıştı. Adam bu ışığı görerek, “İnsanları çok tatlıdır. Şaşıracağınız
derecede iyimser ve sevecen yaklaşırlar. Her sorununuza yardımcı olacaklardır,
eminim. Yani bu fikir benim size bir önerim, aklınızda bulunsun.” Sohbet bu
şekilde bir saat daha sürdü ve sonrasında kafeden ayrıldılar.
İki genç, bu adamın önerisini benimseyerek, araştırdıktan
sonra ilk duraklarını Vakıflı Köyü olarak belirlediler. Yarın sabah erken
saatlerde otostop çekerek Hatay’a ulaşmaya çalışacaklar. Kanepede uzun bir süre
dinlenen gençler yatak odasına geçip son hazırlıklarını yaptılar. Rahat olmak
için üç kişilik çadır almışlardı. Birer tane tulum, ufak yastık, ışıldak ve
kıyafetlerini çantalara yerleştirdikten sonra uyuma vakti geldi. Faturaları
azaltmak için 2+1 evin tek odasını kapatıp tek odada iki kişi kalıyorlardı.
Aslında 1+1 eve çıkmak istediler ama bulundukları çevrede öyle bir ev yoktu o
yüzden böyle yapmaya mecbur kaldılar. İkisi de yarın başlayacak maceranın
hayalini kurarak güzel bir uykuya daldı.
