Bize Gönderin

Bize Gönderin;
Sevgili okur, eğer sen de bizimle yazdıklarını paylaşmak istersen, yazını önümüzdeki ayın 7'sine kadar -bokgibi1blog@gmail.com - mail adresine gönderebilirsin.
" Haydi dök bize kuruntularını... "

31 Mayıs 2018 Perşembe

Bir Kitap Bir Karakter -Delikadir-


Yeşil renge boyanmış ahşap kapıyı iterek içerek girdim. İçeriye göz gezdirdiğimde masaların birkaçı doluydu. Tam da istediğim gibi. Genç bir adam bana doğru geldi, “Hoş geldiniz efendim. Boş yerimiz var buyurun, yardımcı olayım.” Gözle görülen bir şeyi neden söyler acaba diye düşündüm. “Teşekkür ederim. Köşedeki masaya oturmak istiyorum,” diye karşılık verip masaya oturdum. Sırt çantamı yandaki sandalyenin üstüne koyup içinden kitabımı, defterimi ve bir kalem çıkardım. Düzenli olarak geldiğim bir kafe, buranın estetik havasını seviyorum. Beymenti ilçesinde, içinde kütüphanesi olan tek kafe, Dünden Bugüne. Üniversitede dersime giren bir hocam önermişti, Fatih Hoca. “Kitap okumak veya bir şeyler yazmak istediğinde gidebilirsin. Senin gibi insanları pek bulamasan da kendini bulabileceğin bir yer,” diye söylemişti. Halbuki birkaç kez kendim gibi insanlara rast gelmiştim. Bugün ise bir şeyler yazmak için buradayım. Öğrencilerin çıkardığı bir dergiye göndereceğim hikaye için karakterler aramaya çıktım.

Garsonun masaya bıraktığı menüye bakmadan kupa bardakta çay istedim. “Çok güzel kahvelerimiz var, yöresel kahveler. Yeni getirttik denemek ister misiniz?” Sanki garsona hayatımın en büyük sırrını açıklıyormuş gibi, “Saatlerce burada olacağım ve emin ol o kahveden içmek isterdim ve yine emin ol o kadar param yok. Çay alsam yeterli benim için.” Garsonun yüzünde oluşan o masum gülümseme beni rahatlattı, neden bilmiyorum. Fazla vakit kaybetmeden Fatih Hocamın bana hediye ettiği saman kağıdından yapılmış defterimi açtım. Yeteri kadar dolu masa var ve yeteri kadar insan analiz edebilirim. İlk gözüme çarpan önlerinde tavla olan iki erkek oldu. Türk kahvesi sipariş etmişler ve küllükte iki tane sigara duruyor. Birisi zarı salladıktan sonra parmaklarını öpüp zarları tavlaya doğru fırlatıyor, diğeri telefonda mesaj yazıyor. Sıra diğerine geçince parmaklarını öpen telefonu eline alıyor. Acaba yeni bir kural mı çıktı diye düşünmeden edemedim. Zarları sallarken parmaklarını öpecek kadar şansa inanan birisi nasıl bu kadar tavla oynamaktan uzak olur acaba? Sıra 2-3 dakikada bir değişiyor, çünkü mesajlaşmak daha uzun sürüyor. Hava güzel diye evde sıkılıp kendilerini dışarı atan ve yine kendilerini bir kafeye kapayan ve neredeyse birbirlerinin yüzlerine bakmayan insan türü diye not aldım. Kendimi kaptırmışım, çayın geldiğine bile dikkat etmedim. Hemen bir yudum aldım. Çay taze, mutlu olmam bir için iyi bir sebep. Çayımı yudumlarken, bu sefer birkaç masa ileride oturan, iki kadın ve bir erkek dikkatimi çekti. Erkek, elindeki tarot kartlarıyla karşısındaki kadına fal bakıyor ve masada altlığa ters çevrilmiş kahve fincanlarını gördüm. Kadınlar, erkeğin ağzından çıkan sözcükleri büyük bir merakla dinliyorlar. Bazen şaşırıyorlar bazen seviniyorlar. Acaba erkek neler söylüyor diye o kadar merak ettim ki. İlk fal bitti, kadınlar yer değiştirdi. Bu sırada orta parmaklar fincana doğru gitti, soğumuş fincanları açtılar, hepsi aynı anda telefonlarını çıkarıp birkaç kez fotoğraf çektiler. Sonra erkek diğer kadının tarot falına bakmaya başladı. Yine heyecanlanmalar yine birbirinden farklı tepkiler vermeye başladılar. Erkekte de ne kelime haznesi varmış, bu kadar anlatacak ne gördü diye düşündüm. Fallar bitince kelimeler kayboldu. Bir anda kafalar telefonlara eğildi, arada bir ağızlar oynuyor ama kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Fala inanmasalar birbirlerinin yüzlerine bakmaya dahi tahammülleri olmayan insan türü diye not aldım. Çayım soğumaya başlamış. İnsanları gözlemlerken kendimi kaybettiğimi anladım. Yeni bir çay söyleyip biraz da kitap okuyayım. Hem o sırada belki kafeye yeni müşteriler gelir. Garsonu çağırıp sipariş verdim. “Baya oturacak gibisiniz, çay öyle boş boş gitmez yanında kurabiye falan getireyim. Benden olsun,” dedi. Böyle düşünceli garsonları çok seviyorum. İnsanın halinden anlıyorlar. Garsonun arkasından boş boş bakarken diğer garsonlar dikkatimi çekti, çay gelene kadar gözlem yapmaya başladım. İki erkek bir kadın, kenarda bekliyorlar. Erkekler neredeyse kadının ağzına düşecekler. Bir müşteri sipariş vermek için el kaldırdı, kadın hareketlenince ikisi de aynı anda durdurup sanki bir yarış varmış gibi bir anda birisi öne geçip masaya ulaştı. Bir kadını etkilemek için bu kadar açık bir şekilde yarış yapıldığını nadir görebilirim. Yakalarındaki isimlikleri okumaya çalıştım, birisinin adı Ulaş diğerinin Onur’du. Benimle ilgilenen garsonu çok sevdim, o bunlara benzemiyordu. Bunları yazacağıma onu yazarım. Kurabiyelerin hatırı var sonuçta. Evet, çay ve kurabiyeler geliyor. Garson bana doğru yaklaşırken onun da isimliğini okudum. “Çok teşekkür ediyorum Mustafa. Çok naif bir insansın. Şu an sayende çok mutlu oldum, vallahi.” – “Ne demek efendim. Ben de öğrenciyim, anlarım bu durumu.”

3 Mayıs 2018 Perşembe

Büyüyü Bozan Şiir -Osman Erdal-


Cebimde sana yazacağım mektuplar.

Dilimde serkeş, sarhoş bir şarkı.

Aklımdan çıkmıyorsun şu ara.

Zihnimin derinliklerinden geliyor zehrin,

Yalnız ve acıklı hayatıma.

Söylediğin bir şarkı farkında mısın bilmem

Bana hitap ediyor, soğuk yıl dönümlerinde

Söyleyemem sana seni sevdiğimi.

İrkilir kaçarsın benden.

Söylemem sevdiğimi.

Kaybedişlerim bu son,

Bir daha ağzı açılmaz baharın

Bir kuytuda ölü bulurlar beni.

Korkarım.

Söyleyemem sana seni sevdiğimi.

Başında divane gezerim dilimden onlarca şiir.

Sen iste şarkılar söylerim sarhoş gecelerde.

Söylerim de,