Bize Gönderin

Bize Gönderin;
Sevgili okur, eğer sen de bizimle yazdıklarını paylaşmak istersen, yazını önümüzdeki ayın 7'sine kadar -bokgibi1blog@gmail.com - mail adresine gönderebilirsin.
" Haydi dök bize kuruntularını... "

11 Nisan 2020 Cumartesi

Özgür Olmanın İlk Adımı -Delikadir-


Dünyanın ilk varoluşundan beri süregelen bir yaşam mücadelesidir, özgür olmak. Değişen dünya şartları, kültürel farklılıklar ve yaşam koşulları doğrultusunda özgürlük kavramını tek bir paydada toplamak mümkün değildir. Peki ülkemizde, yaşadığımız toplumda ve böylesine kültür çatışmaları içinde özgür olmanın ilk adımı nedir?

“Özgün Düşünebilmek”

Toplumumuzda uzun süredir yaşanan ve gün geçtikçe bir kar topu misali daha da ilerleyen bir cahiliye dönemi yaşanmaktadır. Neredeyse en büyük geleneğimiz haline geldi; araştırmadan, sorgulamadan hatta kulaktan duyma bilgileri kesin bir olgu haline getirmek. Ve günümüzde sosyal medya kullanımı bu kadar yaygınlaşmış bir haldeyken bu duruma çözüm yolu üretmek, insanları bu dipsiz kuyudan çıkarmak imkansız gibi görünüyor. Farkında olmadan her birimiz bu hataya düşme gafletinde bulunuyoruz. Bu hataya düştükçe de özgürlüğümüzün kısıtlandığını veya özgürlüğümüzün elimizden alındığını iddia ediyoruz. Ama bu iddia da yine bize ait bir fikir olmaktan ziyade başka insanların düşüncelerinden geliyor.

Yaşadığımız toplumda kimilerine göre fazla baskıcı, kısıtlayıcı ve engelleyici bir yönetim altında hayat sürdürürken kimilerine göre daha özgür, imkanların yeterli olduğu bir ülkede yaşadığımız iddia ediliyor. Fakat daha önemli bir sorunumuz var ki birçok insan bu fikirlerden birisini destekleyecek veya düşüncelerini anlatabilecek bilgiye ve analize sahip değil. Çünkü ya mensubu olduğu bir siyasi partinin görüşü böyledir ya sohbetlerine katıldığı bir cemaat her sohbette bunları söylüyordur veya kafede arkadaşlarıyla otururken bir düşünce üzerine fikir alışverişi yapmaktansa elinden bırakmadığı telefondan sosyal medyada gezinirken gördüğü -herhangi bir teyidi olmayan- bir düşünceyi kendi düşüncesi gibi anlatır. Sadece ve sadece içinde bulunduğu toplumun ve çevresindeki insanların düşünceleriyle yaşayan büyük bir insan topluluğu haline gelmekteyiz.

İşte tam da burada imdadımıza özgün düşünce yetişiyor. Önce okumalı çokça okumalı. Sonra araştırmalı, araştırılan konular üzerine tartışılmalı. Bolca fikir alışverişleri yapılmalı. Belki savunduğumuz düşünce doğrudur ama baktığımız açı, yaklaştığımız yöntem yanlış olduğundan doğruluğunu kabul edemiyoruzdur. Mustafa İnan genç mühendislere şöyle bir öğüt verir, “Sanatla ilgilenen mühendis diğer mühendislerden her zaman farklı düşünür. Çünkü sanatla ilgilenen insanlar her zaman farklı bakış açısı yakalar, olaylara daha farklı bakabilme yeteneği edinir.” Biz de birer birey olarak sanatla ilgilenelim. En azından bir sanat dalının ucundan tutunmaya çalışalım. Herhangi bir müzik kursunun önünde kurs saatini beklerken bir kitap okuyalım, biraz sorgulayalım, belki de doğru bildiklerimizin yanlış olduğunu görürüz. Belki de Orhan Pamuk’un ısrarla bahsettiği paranoya içerisindeyizdir. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu dönemlerde -son zamanlarda birçoğumuzun adına aşina olduğu- uğraşıp, çabalayıp, emek harcayıp sahneye çıkmayı başararak özgürlüğe ilk adımını atarak adını tarihe altın harflerle kazıyan Afife gibi sanatın yüceliğinde kendi fikirlerimizi, özgün düşüncelerimizi oluşturup özgürlük yoluna çıkmış oluruz. Her fırsatta Müslüman olduğunu dile getiren ve Nobel Kimya Ödülü’nü kazanıp, Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençliğin bir parçası olduğunu göstermek için de ödülünü alır almaz Anıtkabir'e Ata'nın huzuruna çıkan Aziz Sancar gibi bilimle uğraşalım. Hiçbir dogmanın altına sığınmadan, araştırıp düşünmeden hiçbir şeyi reddetmeyip bilimsel çalışmalar yaparak ve fikirlerimiz özgün bir hale geldiğinde özgürlüğe ilk adımı atmış oluruz.

25 Mart 2020 Çarşamba

Okumak İçimde Bir Ukdedir -Delikadir-


Aile kelimesinin sözlük anlamına bakarsak, “Toplumun en küçük yapı birimi” olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat şu tabiri de göz ardı etmememiz gerekir; “Aile toplumun en küçük faşizan kurumudur. Otorite, yani aile büyükleri, kendi istekleri -ki çoğu zaman bu istekler toplumun istekleri olarak karşımıza çıkar- doğrultusunda bir birey yerine kendileriyle aynı düşüncelere, aynı yaşam tarzlarına ve aynı değerlere sahip bir ‘köle’ yetiştirir.” Yaşadığımız toplumda bireyin gelişme süreci ve fikir edinmeleri ilk olarak ailede başlar. Onların yönlendirmesiyle doğru veya yanlış, bir şekilde belirli bir yaşa kadar geliriz. Bu süre zarfı içerisinde aile büyüklerimizin ve toplumumuzun bize dayattığı fikirleri doğru olarak kabul ederiz ve bu fikirler artık bizim salt fikirlerimiz olur. Bu fikirleri en ufak bir sorgulama veya akıl süzgecinden geçirme gibi bir eylem söz konusu değildir. Eğer olur da bir sorgulama sürecine girmeye kalkışırsak en küçük faşizan kurumla çatışma evresine girmiş oluruz.

Toplumumuzda, baskı ve kabullenmeler yüzünden özgün düşünce ve akıl süzgecinden geçirme olayıyla geç tanışmış birçok genç bulunmaktadır. Aslına bakarsak bu çatışma sadece bizim toplumumuza özgü değildir. Rus yazar, Turgenyev’in 1862 yılında basılan “Babalar ve Oğullar” kitabı eski nesil ve genç nesil arasındaki kuşak çatışmasını çok güzel anlatmaktadır. Fakat toplum olarak biz, bu çatışmayla yeni yeni tanışmaktayız. Bizden önceki nesil dediğimiz, ebeveynlerimizin dönemindeki insanlar ve onlardan önce yaşayanlar da yaşam şartlarının, toplum kurallarının ve aile baskısının şiddetli olmasından dolayı ebeveynlerinin dediklerini sorgulamadan kabullenmişlerdir. Bu yaşam tarzı bir süre sonra geleneksel hale gelmiştir. Bu duruma aykırı olan aileler veya toplumlar yok mudur? Tabii ki vardır. Fakat bizim toplumumuzun genelinde bu baskıyı fazlasıyla gözlemleyebiliriz. İnternetin yaygın hale gelmesi, üniversiteye giden, okuyan ve araştıran genç nüfusun çoğalmasıyla birlikte bu çatışmalar baş göstermeye başlamıştır.