Dünyanın ilk varoluşundan
beri süregelen bir yaşam mücadelesidir, özgür olmak. Değişen dünya şartları,
kültürel farklılıklar ve yaşam koşulları doğrultusunda özgürlük kavramını tek
bir paydada toplamak mümkün değildir. Peki ülkemizde, yaşadığımız toplumda ve
böylesine kültür çatışmaları içinde özgür olmanın ilk adımı nedir?
“Özgün Düşünebilmek”
Toplumumuzda uzun süredir
yaşanan ve gün geçtikçe bir kar topu misali daha da ilerleyen bir cahiliye
dönemi yaşanmaktadır. Neredeyse en büyük geleneğimiz haline geldi;
araştırmadan, sorgulamadan hatta kulaktan duyma bilgileri kesin bir olgu haline
getirmek. Ve günümüzde sosyal medya kullanımı bu kadar yaygınlaşmış bir
haldeyken bu duruma çözüm yolu üretmek, insanları bu dipsiz kuyudan çıkarmak
imkansız gibi görünüyor. Farkında olmadan her birimiz bu hataya düşme
gafletinde bulunuyoruz. Bu hataya düştükçe de özgürlüğümüzün kısıtlandığını
veya özgürlüğümüzün elimizden alındığını iddia ediyoruz. Ama bu iddia da yine
bize ait bir fikir olmaktan ziyade başka insanların düşüncelerinden geliyor.
Yaşadığımız toplumda
kimilerine göre fazla baskıcı, kısıtlayıcı ve engelleyici bir yönetim altında
hayat sürdürürken kimilerine göre daha özgür, imkanların yeterli olduğu bir
ülkede yaşadığımız iddia ediliyor. Fakat daha önemli bir sorunumuz var ki
birçok insan bu fikirlerden birisini destekleyecek veya düşüncelerini
anlatabilecek bilgiye ve analize sahip değil. Çünkü ya mensubu olduğu bir
siyasi partinin görüşü böyledir ya sohbetlerine katıldığı bir cemaat her sohbette
bunları söylüyordur veya kafede arkadaşlarıyla otururken bir düşünce üzerine
fikir alışverişi yapmaktansa elinden bırakmadığı telefondan sosyal medyada
gezinirken gördüğü -herhangi bir teyidi olmayan- bir düşünceyi kendi düşüncesi
gibi anlatır. Sadece ve sadece içinde bulunduğu toplumun ve çevresindeki
insanların düşünceleriyle yaşayan büyük bir insan topluluğu haline gelmekteyiz.
İşte tam da burada
imdadımıza özgün düşünce yetişiyor. Önce okumalı çokça okumalı. Sonra
araştırmalı, araştırılan konular üzerine tartışılmalı. Bolca fikir
alışverişleri yapılmalı. Belki savunduğumuz düşünce doğrudur ama baktığımız
açı, yaklaştığımız yöntem yanlış olduğundan doğruluğunu kabul edemiyoruzdur.
Mustafa İnan genç mühendislere şöyle bir öğüt verir, “Sanatla ilgilenen
mühendis diğer mühendislerden her zaman farklı düşünür. Çünkü sanatla ilgilenen
insanlar her zaman farklı bakış açısı yakalar, olaylara daha farklı bakabilme
yeteneği edinir.” Biz de birer birey olarak sanatla ilgilenelim. En azından bir
sanat dalının ucundan tutunmaya çalışalım. Herhangi bir müzik kursunun önünde
kurs saatini beklerken bir kitap okuyalım, biraz sorgulayalım, belki de doğru
bildiklerimizin yanlış olduğunu görürüz. Belki de Orhan Pamuk’un ısrarla
bahsettiği paranoya içerisindeyizdir. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının
yasak olduğu dönemlerde -son zamanlarda birçoğumuzun adına aşina olduğu-
uğraşıp, çabalayıp, emek harcayıp sahneye çıkmayı başararak özgürlüğe ilk
adımını atarak adını tarihe altın harflerle kazıyan Afife gibi sanatın
yüceliğinde kendi fikirlerimizi, özgün düşüncelerimizi oluşturup özgürlük
yoluna çıkmış oluruz. Her fırsatta Müslüman olduğunu dile getiren ve Nobel
Kimya Ödülü’nü kazanıp, Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençliğin bir parçası
olduğunu göstermek için de ödülünü alır almaz Anıtkabir'e Ata'nın huzuruna
çıkan Aziz Sancar gibi bilimle uğraşalım. Hiçbir dogmanın altına sığınmadan,
araştırıp düşünmeden hiçbir şeyi reddetmeyip bilimsel çalışmalar yaparak ve
fikirlerimiz özgün bir hale geldiğinde özgürlüğe ilk adımı atmış oluruz.
