Bize Gönderin

Bize Gönderin;
Sevgili okur, eğer sen de bizimle yazdıklarını paylaşmak istersen, yazını önümüzdeki ayın 7'sine kadar -bokgibi1blog@gmail.com - mail adresine gönderebilirsin.
" Haydi dök bize kuruntularını... "

2 Şubat 2019 Cumartesi

İlk Tohum -Delikadir-


Başucundaki çalar saat çalmaya başlayınca Acar, önce saatin üstündeki düğmeye basıp zil sesini susturdu ve sabahın daha ilk saatleri olduğunu fark etti. Oda karanlıktı, güneş daha doğmamıştı. Bugün yeni işinde ilk günü olduğu için heyecanlı bir şekilde yataktan çıkıp önce odasının ışığını yaktı, olduğu yerde gerindi. Sonra ışığını kapatıp koridora çıktı tuvalete gidene kadar ışığı açmadan -annesini erkenden uyandırmamak için- duvara elini sürterek ezberlediği tuvalet kapısına ulaştı. İnsanın doğasında olan günün ilk tuvaletini yaptıktan sonra banyoda elini yüzünü yıkayıp tekrar odasına geçti. Işığı tekrar açtı, giysi dolabından gece uyumadan önce belirlediği elbiseyi giyip, dolabın kapısındaki aynada saçını taradıktan sonra babasının aldığı tokayı saçına takıp hazırlandı. Çantasına eski bir pantolon, gömlek ve işçi tulumu koydu. Tam odadan çıkarken kapının arkasındaki askılıkta asılı duran babasının kasketini gördü ve onu da çantasının içine attı.
Odasından mutfağa doğru sessiz bir şekilde yürüdü. Hızlı bir şekilde hem kendisine hem de annesine kahvaltı hazırladı. Nasıl olsa o da en geç yarım saate kalkıp işe gitmek için hazırlanacaktı, hiç değilse uyandığında kahvaltı hazır olmuş olurdu. İlk günden işe geç kalmamak için hızlıca kahvaltısını yaparken annesi odasından çıkıp koridorda göründü. Ay gibi parlayan o nur yüzüyle kızına doğru yaklaşan Demet:

- Ooo… Kızım, günaydın. Uyanmış, hazırlanmış bir de kahvaltı yapıyorsun, dedi. Bu ne çalışma hevesidir böyle.

- Günaydın canım anneciğim. Yine ay gibi parlıyorsun, ne varmış da babama çekmişim sana çekseymişim ya, dedi. İlk günden geç kalmayım diye hızlıca hazırlandım, sana da kahvaltılık bir şey hazırladım. Birazdan çıkarım ben.

- Sen benden daha güzelsin be, arada bir aynaya bakarsan görürsün. Teşekkür ederim kızım, işe gidince telefon numaralarını da not almayı unutma akşam bana verirsin. Ben de defterime yazayım ne olur ne olmaz…

- Tamam anneciğim gidince numarayı alırım merak etme, dedi hızlıca ağzına bir şeyler tıkıştırmaya çalışan Acar.

Annesi mutfak kapısına yaslanmış yüzünde gülümsemeyle, koşuşturmaca içinde olan dünyalar güzeli kızını izliyordu. Sonra bir anda tedirgin bir şekilde kızını uyarmaya başladı.

- Kızım sıkı giyindin değil mi bak sabahları çok soğuk oluyor, dedi. Orada da dikkat et kendini koru, kimseye ezdirme kendini, eğer anlaşamazsanız çık gel, başka iş bakarız. Ben de hazırlanayım şimdi, hadi sana iyi çalışmalar kolay gelsin canım kızım, deyip yanaklarından öpüp tuvalete doğru gitti.
Acar’ın annesine bir şeyler demeye vakti yoktu çünkü saatte bir geçen otobüsü kaçırmamak için hemen üstüne bir hırka alıp çantasını da sırtına takıp evden çıktı.

Binadan dışarı adım atar atmaz sabahın o soğuk havasını yüzünde hissetti. Bir an ürperdi ve hızlı hızlı yan sokaktaki yokuştan yukarı yürüyerek durağa gitti. Durağa gittiğinde cama asılı olan otobüs saatlerine baktı sonra kolundaki saate baktığında üç dakika sonra otobüsün geleceğini gördü ve sevindi. Otobüs gelene kadar babasını düşündü, cezaevindeydi ama kızının işe başlamasına çok sevinmişti. Kızı için hapse girmişti. Acar da hafta sonu olsun ve görüşüne gidip her şeyi anlatayım diye günleri sayıyordu. O sırada otobüs geldi. Cüzdanından, büfede satılan otobüs kartını çıkartıp arkasındaki yazılara baktı ve daha sekiz binme hakkı olduğunu gördü. Kartı kapının hemen yanındaki büyük yeşil kutunun içine doğru itti ve kart makinenin içine girip tekrar çıktığında kartı aldı ve şoföre selam verdi.

- Günaydın şoför abi. Kolay gelsin, dedi.

Şoför daha uykusunu alamamış bir haldeyken genç kızın ona selam vermesine şaşırdı ve aynı şekilde selamına karşılık verdi.

- Günaydın. Hayırlı günler, dedi.

Acar otobüsün arkasına doğru yürüdü ve cam kenarındaki koltuğa oturdu. Deri koltuklar sabahın bu saatinde çok soğuk oluyordu. Çantasını bacaklarının arasına alıp biraz ısınırım diye ellerini bacaklarının arasına sıkıştırdı. Elbisesi uzun olduğu için rahatça oturuyordu. Camdan dışarıyı seyrederek derin düşüncelere dalmıştı. Kafasında yaşadığı ülkeyle, şehirle hatta ilçeyle ve toplumla ilgili yanıt alamadığı sorular vardı. Bu sorulara yanıt bulmaya dalmışken babasının tarif ettiği durağa yaklaştığını görüp kapıya doğru gitti ve durakta otobüsten indi. İşe başlayacağı atölyeye kadar yürüdü, Kostüm Sanayi Sitesi’nde bu saatte bir kadın görmeye alışık olmayan işçiler dükkanların kapısından Acar’a bakıyordu. Acar sora sora işe başlayacağı atölyeyi buldu, kapısı açıktı, hemen içeri girdi. Atölyede çalışmaya başlamak üzere olan üç işçi ve bir çırak Acar’ı görür görmez meraklı gözlerle ona baktılar. Acar hemen çırağın yanına gitti.

- Kardeş merhaba, dedi. Mustafa Bey burada mı? Onunla görüşecektim.

Çırak ağzı bir karış açık onu dinliyordu. Hafiften kekeleyerek cevap verdi.

- Merhaba abla. Mustafa Abi’yi diyorsun galiba. Üst katta, ofiste. Merdivenler şurada, dedi.

Acar güler yüzle teşekkür edip merdivenlere doğru yürürken, sanayi ağzı, diye düşündü. Küçücük çırak bile patrona “abi” diye hitap ediyordu. Sanayide ve atölyede herkesin ağzı açık ona bakacağına hazırlıklıydı, babası çok önceden anlatmış, neler yaşayacağını söylemişti. Ofisin kapısını tıklatıp Mustafa Bey’in girin dediğini duyunca kapıyı açıp içeri girdi.

- Mustafa Bey merhaba. Beni Mehmet Ali Bey gönderdi, size önceden haber vermiş olması lazım. Ben işe başlayacaktım bugün, dedi.
Mustafa Bey’in gözleri fal taşı gibi açılmış, karşısındaki elbiseli, saçları taranmış, beyaz tenli kadına bakıyordu.

- Kızım Mehmet Ali bana söyledi de Acar diye bir genç dedi. Ben ne bileyim kız olacağını. Sen nasıl çalışacaksın? Ne işin var senin burada? Sabahın köründe kalkmış gelmişsin bir de. Git evine yat kızım burada senin yapabileceğin bir iş yok, dedi. Mehmet Ali de bizle eğleniyor galiba.

Acar kendisinden emin, dik duruşuyla kendini anlatmaya başladı.

- Mustafa Bey, dışarıdan kültürlü ve bilinçli biri gibi duruyorsunuz ama galiba düşünceleriniz öyle değil. Yıl olmuş 1998, yani dünyada kadınlar ne işlerde çalışıyor ve siz hala ne diyorsunuz. Ben meslek lisesinde torna bölümünde okudum, atölyede staj yaptım, buradan önce 2 yıl da çalıştım. Merak etmeyin bir torna ustası kadar olamasam da usta olmama az kaldı diyebilirim. Sanayide işçiler geri kafalı olabilir de patronların gelişmiş insanlar olduğunu düşünürdüm, şaşırttınız beni.

Acar, işe başlamadan babasından aldığı tüyolar sayesinde patronlara ne diyeceğini ve onları nasıl ikna edeceğini öğrenmişti ve onları uyguluyordu. Mustafa Bey bir an Acar’ın bu çıkışına karşılık olduğu yerde toparlanıp daha sakin konuşmaya başladı.

- Yok canım, tabii ki geri kafalı değilim ama böyle çıtı pıtı bir kız gibi durunca ne bileyim. Yoksa ben de kadınların çalışmasından yanayımdır, beni işçilerle bir tutma, dedi. Demek daha öncesinden deneyimin var. Peki bir kız çocuğu niye meslek lisesine gidip torna öğrenir ki?

- Babam torna ustasıydı Mustafa Bey. O benim torna ustası olmamı çok istedi ve meslek lisesine yazdırdı. Bir yandan da bana işi öğretiyordu. O yüzden işe hakimim, hiç şüpheniz olmasın.

Mustafa Bey meraklı gözlerle kendinden bu kadar emin bir kızla konuşmak istiyordu ama tedirgindi.

- Ee, baban çalışmıyor mu artık? Helal olsun vallahi, kız çocuğunu bu mesleğe yönlendirmek yürek ister.

- Yok çalışmıyor, cezaevinde kendisi.

Mustafa Bey bunu duyar duymaz bir anda yerinde kımıldadı ve tedirgin bir sesle sordu.

- Niye cezaevinde baban?

Acar kendisinden emin, başı dik bir şekilde yavaş yavaş konuştu.

- İlk girdiğim iş yerimde patron bana sarkıntılık etti, dedi. Para karşılığında onunla dost hayatı yaşamamı istedi. Ben de bunları babama anlatıp işten ayrıldığımı söyledim. Babam dayanamayıp atölyeye gidip bütün makineleri parçaladı, yerle bir etti. Sonra o adam babamdan şikayetçi olmuş ve babam da hapse girdi, üç sene sonra çıkacak.

Mustafa Bey iyice tedirgin olmaya başlamıştı ama kendisine böyle güvenen ve işten anlayan birini geri çeviremezdi. Aşağıdaki üç usta bile böyle kendilerine güvenerek çalışmıyorlardı. Bir süre daha konuştular sonra işe başlamasını fakat bu kıyafet konusunda ne yapacağını sorduğunda, Acar yanında kıyafet getirdiğini söyledi ve üstünü nerede değiştirebileceğini sordu. Mustafa Bey ancak ofiste üstünü değiştirebileceğini söyleyip, ofisten çıkıp aşağı atölyeye indi. Ustalarla konuşup durumu anlattı. Köşedeki torna makinesinde çalışacaktı, ona yardımcı olmalarını söyledi.

Acar kıyafetlerini değiştirmiş, saçlarını da toplayıp kafasına taktığı kasketin içine sıkıştırmış bir biçimde atölyeye indi. Ustalarla tek tek tanıştı, Yaşlı olan Mürsel’di, kel olan Mesut, zayıf ve uzun boylu olan ise Hasan Usta’ydı. Çırağın adı ise Samet’ti. Çırak onu çok sevmişti, sürekli gülerek onu izliyordu. Hasan Usta ona atölyeyi gösterdi ve çalışacağı parçaların özelliklerini, ölçülerini anlattı. Acar gönül rahatlığıyla işe başlamıştı. Kafasını kaldırıp karşı duvardaki saate baktığında 08:25 olduğunu gördü.

Acar, bu işe girmeden önce babasıyla bir ay boyunca konuşup işe girdiğinde karşılaşacağı zorlukları öğrendi. Babası harfi harfine ne yapması gerektiğini, bu zorluklarla nasıl başa çıkacağını ona anlattı. Her hafta sonu görüşe gidip babasına neler yaşadığını, neler yaptığını anlatacaktı. Babasıyla ne konuştuğunu hatırlamaya çalışırken Mesut Usta’nın sesini duydu.

- Acar! Acar! Haydi! Öğle paydosu. Yemek yiyeceğiz. Bırak işi de gel haydi.

Acar da kendisini yorgun hissediyordu. Her ne kadar deneyimli olsa da torna başlığına malzeme takıp sökmesi ve malzemelerin ağır olması onu yormuştu. Hemen tuvalete gidip elini yüzünü yıkamak, tuvaletini yapmak istedi.

- Mesut Usta, kadınlar tuvaleti nerede acaba, diye sordu.

- Bir tane tuvalet var vallahi kızım, diye şaşırarak ne yapacağını bilemeden cevap verdi Mesut.

Acar kaşlarını çattı ama içinden gülüyordu. Çünkü babası böyle bir şeyle karşılaşacağını ve ilk hedeflerinin atölyede kadınlar tuvaleti ve kadınlar için soyunma odası yaptırmak olacağını söylemişti. Tabii bu istekte bulunmak için epey bir zaman geçmesi gerekiyordu. Acar sinirlenmiş gibi yaparak o pis tuvalete girdi ve elini yüzünü yıkayıp yemek yedikleri odaya gitti. Yemek sırasında düzenli bir şekilde Acar’a sorular soruluyordu. Neden bu mesleği seçti? Babası, annesi ne iş yapıyordu? Sabah kalkıp gelmek zor olmuyor muydu? Gidip yatsa daha iyi değil miydi? Elinin hamuruyla burada ne işi vardı? Evlenince kocası çalışıp ona bakardı zaten. Babası niye hapse girmişti? Ne zaman çıkacaktı? Oysa Acar bu soruların hepsini bir yandan yemek yiyerek bir yandan da gülümseyerek güzel bir şekilde, sakince cevaplıyordu. Yemekten sonra Samet herkese çay doldurunca Acar diğer ustalar gibi tulumundan sigarasını çıkarıp yakınca herkesin meraklı bakışlarına ve sorularına yeniden maruz kaldı. Kız kısmısı sigara mı içerdi? Ayıp değil miydi? Anası babası biliyor muydu? Birileri görse ne derdi? Adı kötü kadına çıkardı falan filan. Acar yine kendine güvenerek bütün sorulara güzelce cevap verdi.

Yemekten sonra tekrar işe döndüler ve akşam 18:30’a kadar çalıştılar. Mesai saati bittiğinde Acar ofise çıkıp, Mustafa Bey’den dışarı çıkmasını rica edip üstünü değiştirdi. Tekrardan sabahki haline dönüp, herkese selam verdikten sonra otobüs durağına yürüdü. Adı gibi emindi patronun ustaları çağırıp kendisinin nasıl çalıştığını soracağına ama yine adı gibi emindi herkesin iyi şeyler söyleyeceğine. Çünkü güzel çalışmıştı, işini hiç aksatmamıştı.

Eve geldiğinde annesi çoktan yemeği hazırlamış, sofrayı kurmuştu. Acar annesine selam verdi, ayaküstü ilk iş gününün nasıl olduğunu konuştular sonra hemen banyoya girdi, yıkanıp temizlendi. Banyodan çıkıp üstünü giyip mutfağa gitti ve anne kız baş başa akşam yemeği yemeye başladılar. Annesi ilk olarak telefon numarasını sordu.

- Aldın mı kızım telefon numarasını?

Acar telefon numarasını almayı unutmamıştı. Akşam işten çıkarken istemişti.

- Aldım anneciğim, dedi. Defterde yazıyor, yemekten sonra veririm sana.

- Tamam kızım, deftere yazayım da ne olur ne olmaz sana ulaşmam gerekirse ararım orayı, dedi.

Yemek yerken uzun uzun sohbet ettiler. Atölyenin nasıl olduğunu, patronun, ustaların nasıl insanlar olduğunu, öğlen ne yediklerini, nasıl gidip geldiğini konuştular. Günler günleri bu şekilde kovaladı. Her sabah aynı koşturmacalar, iş yerinde aynı çalışmalar ve Acar’ın babasının planına uyarak her gün kadınlar tuvaletinin ve soyunma odasının olmamasından şikâyet etmesi, akşam yemeğinde anne kız baş başa sohbet etmeleri ve sonrasında babasının söylediği kitapları okumasıyla gün bitiyordu.

Cumhuriyetçi ve devrimci bir babaya sahip olmasının da etkisiyle sürekli kitap okurdu Acar. Babası eve hiç televizyon almamıştı, evdeki iletişimi bitireceğini düşünerek o aletin eve girmesini istemiyordu. Evin her yerinde kitaplıklar vardı. Her akşam yemekten sonra çay içerken sohbet edilir sonrasında kitaplar okunurdu. Sonrasında bir fikir üzerine tartışma olur veya babası, karısına ve kızına kısa tiyatrolar yapardı. Kendini bildi bileli evde böyle yaşarlardı. Bu durumdan hiç şikayetçi olmadı. Babası torna ustası, annesi bir restoranda aşçı olmasına karşın çok okumuş ve çok bilgili bir aileye sahipti. Babasının yönlendirmesiyle meslek lisesine gidip torna bölümünde okudu. Babası onun hep bir torna ustası olmasını istiyordu.

Acar, hafta sonu gelsin de olanları babama anlatayım, diye bir hevesle beklerken sonunda pazar günü çıkagelmişti. Cezaevinin görüş salonunda babasıyla buluştuklarında her zamanki gibi sımsıkı sarıldı ona. Masaya oturduklarında annesiyle konuşmasına fırsat vermeden her şeyi anlatmaya başladı:

-Baba işe başladım. Dediğin gibi oldu ilk başta işe almak istemediler ama söylediklerini adama söyleyince işe almak zorunda kaldı. Ustalar da bana saygı duymaya başladılar. Kimse karışmıyor, rahatsız etmiyor beni. Sen ne dediysen onları yapıyorum. Her gün tuvaletten ve soyunma odasından şikâyet ediyorum, diye bir hevesle anlattı.

Babası ise gözlerinin içi parlayarak onu izliyordu ve konuşmaya başladı:

- Aferin benim kızıma. Sen Baki’nin kızısın, çok iyi bir torna ustası olacaksın ve seninle büyük bir devrim yapacağız. Hayalimi seninle gerçekleştireceğim canım kızım. Sen, benim yıllardır ömür tükettiğim sanayiye attığım ilk tohumumsun. Önce sen tutacaksın, filizleneceksin sonra yeni tohumlar ekeceğiz. Şimdi size hiç bahsetmediğim hayalimi anlatacağım, beni iyi dinleyin. Acar dediklerimi harfi harfine yapman gerekecek, diye anlatmaya başladı.

Kendisinin iyi bir cumhuriyetçi ve devrimci olduğunu hatırlattı. Farklı bir sanayi devrimi yapmak istiyordu. Kadınların da sanayi sektöründe, atölyelerde çalışabileceğine inanıyordu. Dünyada böyle adımlar atılıyordu da Atatürk’ün kurduğu ülkede neden buna izin verilmiyordu? Bu devrimi ilk başta kızıyla başaracaktı sonrasında kızıyla beraber yeni tohumlar ekecekti. Önce, yavaş yavaş kendi çalıştığı atölyede kadınlar tuvaleti ve soyunma odası yaptırması için patronu ikna edecekti. Sonra bu durumun kendilerine iyi bir reklam olabileceğini patronuna söyleyip patronun desteğiyle hem kadın işçi çalıştırmalarını hem de onlara imkanlar sunmalarını haber merkezlerine ve gazetecilere bildireceklerdi. Haberlere çıkıp aslında hem kendi reklamlarını yapıp hem de halkın aklına ve bilinçaltına bunu yerleştireceklerdi. Bu şekilde Acar, bir süre sesini duyurup sonrasında liseden birkaç kız arkadaşını çevre atölyelerde işe sokmalıydı. İki yıl sonra ise Acar, Kadınların Sanayi Gücü adında bir dernek kurmalı ve kadınları bu dernek altında toplamalıydı. Sayıyı arttırdıktan sonra oluşan güçle üç - dört yıl sonra siyasi makamlarla konuşup kendilerine iş imkanlarının oluşmasını sağlayacaktı. Babası sanki ince elenip sık dokunan bir banka soygunu planı anlatır gibi, sanki kroki çizer gibi anlattı hayalini. Acar ise tüyleri diken diken olarak dinledi babasını. Daha sonra ise babası ona “Èmile Zola’nın Germinal” kitabını okumasının zamanı geldiğini söyledi. Kitabı okuyup, Germinal’in ne demek olduğunu, tohumun ne anlama geldiğini, devrime nasıl başlanıldığını ve nasıl hatalar yapıldığını, devrim uğruna gerekirse günlerce aç kalmanın göze alındığını ve bu yolda ne kadar sabırlı olunması gerektiğini öğrenmesini istedi. Bu yaşta öğrenip kavrayabileceği en iyi kitap olduğunu yineledi. Acar ise babasına bunların hepsini yapacağını, sabırlı olacağını, devrimini beraber gerçekleştireceklerini ve kitabı da en kısa zamanda okuyacağını söyledi.