-2. Bölüm-
“Merhaba günlük. Tam bir hafta oldu biz evden ayrılalı.
Hala kalacak bir yer bulamadık. Annemle ya hastane koridorlarında yatıyoruz ya
parkların banklarında ya da telefon kulübelerinde sıkışmaya çalışıyoruz. Soğuk
havalarda dışarıda olmak çok zormuş ve neredeyse karnımızı doyuramıyoruz. Ama
sen benim en iyi dostumsun, beni dinleyen, beni anlayan bir tek sen varsın. O
yüzden sana anlatmazsam, bu sayfalara yazmazsam sana ihanet etmiş gibi
hissederim kendimi. Yarın anneme bir akrabasından para gelecekmiş, belki
ilerleyen günlerde onun yanına yerleşebilirmişiz. Birazdan bunun hayalini kurarak
uyuyacağım bir hastane koridorunda.”
Ünlü Düşünür,
o gün izinli ve okyanusu andıran nevresimin altında deniz kızı gibi uyuyor olan
eşini rahatsız etmeden usulca evden çıktı. Kendisini oturdukları evin
karşısında bulunan Yeşil adlı pastanede buldu. Pastane tamamen adını
yansıtıyordu; her yer yeşil renk üzerine dekore edilmişti. Birer tane patatesli
ve zeytinli poğaçanın yanında kayısılı kutu meyve suyunu alıp Vezir’in ön
koltuğuna yerleşti. Patatesli poğaçasından bir ısırık alan Bay Düşünür teybin
düğmesine basıp kendisini Gaye Su Akyol’un o eşsiz sesine bırakıp, Abbas
şarkısını dinleyerek Emniyet Müdürlüğüne doğru bir hayli hızla gitti.
Büroya
geldiğinde Bulut ve Çiçek masalarında hazır olan dosyalarıyla bekliyorlardı.
Ünlü Düşünür:
-Hadi odama
gelin. Şu konuyu açıklığa kavuşturalım, bizden önce Müge Anlı olayı çözecek
diye çok korkuyorum.
Her iki
yardımcı da cümlesini gülerek bitiren Ünlü Düşünür’ün aslında ironi yapmak
istediğini çok iyi anlamıştı ve ister istemez ikisi de kendini tutamamış,
gülmüşlerdi.
Bulut hemen
dosyayı amirinin masasına bırakıp:
-Amirim
ahraz adamın evinin çevresini araştırdım, civardaki insanlara fotoğrafları
gösterip kadınları sordum, son zamanlarda garip bir şey olup olmadığını sordum
ama Sefa Tiğ’in evi mahallenin dışında, ıssız, tenha bir alanda ve müstakil bir
ev olmasından ötürü kimsenin dikkatini çeken bir olay olmamış.
