Bize Gönderin

Bize Gönderin;
Sevgili okur, eğer sen de bizimle yazdıklarını paylaşmak istersen, yazını önümüzdeki ayın 7'sine kadar -bokgibi1blog@gmail.com - mail adresine gönderebilirsin.
" Haydi dök bize kuruntularını... "

20 Şubat 2017 Pazartesi

Neden mi Bisiklet? -ColdaTramp-

Soğuk bir kış günü içinden söylene söylene 3 kat giyinmek. Her gün en az 3 kez, sinyal vermeyen ‘’insanlara’’ küfür etmek. Bir yere yetişmeyen çalışırken tekerin indiğini hissedip dehşete düşmek. Yanından geçen her motosiklette iç geçirmek (özellikle geceleri). Gaza abanıp kara dumanlar atan bir kamyondan kurtulamamak. Bazen yağış var mı? diye on kez hava durumunu kontrol etmek. Kaza yapmak, düşmek. Sabah uyanıp dün gece bir arkadaşını kaybettiğini öğrenmek, genelde alkollü bir araba sürücüsünün marifeti ile! Belki 1 hafta arkanda farı beliren her arabada kaskatı kesilerek sürüş yapacağını daha o an anlarsın zaten. Sonra düşünülür ailesi her bisiklet gördüğünde kas katı kesilmez mi? Ya benim ailem? Ne riskler almıyoruz ki hayatta?

48.5 Mergenli -Engerek Jr-

Öyle bir yerdir ki çocukluğunun geçtiği yer kafandan silip atamazsın. İlk adımlarında orda atılmıştır beklide son nefesini vereceğin yerdir de orası. Sabah horoz sesiyle uyanmak gibi bir duygu mesela. Babaannenin yaktığı kuzineye koşmak gibi. Neden mi? Çünkü o kuzinede daima közlenmiş patates bulursun. İçinde çıtır çıtır yanan çıranın kokusundan mı dersiniz büyülü gözlerle camdan dışarı baktığında o eşsiz doğayı gördün mü işte o zaman anlarsın ne kadar şanslı olduğunu.Taşın toprağın içinde geçen günler,sokaklarda ucuz bir futbol topuyla atılan jeneriklik goller, ağaca tırmanıp sulu sulu yenen o ekşi erikler, yapma bee derdirten o ansızın patlayan tekerler,çocukluk aklıyla manasızca edilen küfürler; Şimdi dönüp baksak bütün bunlara güler eğleniriz iç geçiririz ama asla hafızalardan silinmez.

Piç Fanus -Dilan Bergil-

Bir Güneş'te kıskanırmış Ay'ı… Kimsenin dokunamadığı, yaklaşamadığı, hayran olduğu, korktuğu bir nevi gezegenlerin tanrısı olan Güneş, her yeri delik deşik, herkesin ayak bastığı üstüne bayrak dikip üzerinde hükümdarlık kurulmaya çalışılan sönük ve güçsüz bir şekilde etrafında dönüp duran Ay’ı kıskanırmış. Yorulmuş sisteminden; yalnızlığından, gücünden, içinde her biri bir yıldız olan uçlarından, ışığından, farklılığından yorulmuş. Sıkılmış mütevazilikten, sıkılmış bir görünüp bir kaybolmaktan… İçi soğumuş Güneş’in insanların nankörlüklerinden, iki yüzlülüklerinden, çıkarlarından, sahteliklerinden, yalanlarından…

10 Şubat 2017 Cuma

Zar Adam'ın Peşinde -Kabasakal-

Beni oldukça etkileyen “Zar Adam” kitabının devamı niteliğinde ki “Zar Adam’ın Peşinde” kitabını Luke Rhinehart’ın oğlu Larry’nin babasını bulmaya çalışması ve onun zar yaşantısıyla tanışmasını konu alıyor.
Kahramanımız Larry kız arkadaşının babasına ait borsa şirketinde çalışmaktadır.  Larry babasının aksine hayatın gerçekleriyle daha çok ilgilenen, işine ve özel hayatına yoğunlaşmış başarılı bir borsacıdır. Babası gibi kadınlara düşkün birisi değildir. Onun için sadece kız arkadaşı vardır. Ama babası Larry’nin peşini bırakmayacaktır. Babasını bulmak için onun izini sürer ve kendisini zar yaşantısının içinde bulur. Çevresinde ki bütün insanlar verdiği kararları sorgulamaya başlar. Babasını bulmak uğruna işinden, kız arkadaşından, hayatından vazgeçer.

KOKUN -Özgür Çetin-

Hatırlamak kokunu akşamında bir güzün,
Senfonik dokunuşlarıyla noktaladığı yalnızlığında,
Usul bir sokulmayla dudaklarımın fotoğraflarına,
Değdiği an ve tabi donan zamanın kaygısızlığında.

Hatırlamak kokunu akşamında bir güzün,
Su buharının intikam vaktini izlemek sorgusuzca,
Dolmaya çalışırken burnumun soğuk kıkırdağından,
Boğazıma düğümlenen her sözcüğü hatırlatıp,
Birde yetmezmiş gibi kokunu sayıkladığım,
Tozlu bir odanın floresan ışığı altında kaynayan,
Su buharının intikam vaktini izlemek sorgusuzca,

Diplomalı İşsizler Ordusu -Songül Yaşar-

Eğitimli işsizlik giderek SOS veriyor,
Son yıllarda açılan üniversite sayılarıyla birlikte üniversite sayımız 200'e yaklaştı,
Hali hazırda açılmayı bekleyen üniversitelerde cabası,
Gün geçtikçe artan üniversitelere ve üniversite mezunlarına rağmen ülkemizde işsizliğin giderek artması ise kafaları karıştırıyor.
Bilgili insanlar yetişmesine rağmen neden bu insanlar iş bulamıyor?
Çare olmadı mı bu üniversiteler?
Diplomasız da olmuyor diplomayla da(?)
Okuduk da ne oldu diyenlerin sayısı ise her geçen gün artıyor.
Genç işsizlik sorunu sadece ülkemiz için değil küresel bir sorun aslında,
Ekonomisi güçlü ülkeler bunu göğüsleyebilir belki ama ekonomisi gelişmekte olan ülkeler için durum pek parlak değil.

GÜNAYDIN , NASILSIN ? -Efdaş-

Günaydın , başka bir erkeğin göz yaşı.
Duygularımın merhametsiz dökümanı.
Göz yaşlarımın kumbarası. Nasılsın ?

Günaydın, elalemin lafı aşkların sıskası.
Nasır tutan avuçlarımın kınası.
Yalanların bağımlısı. Nasılsın ?

Asuman -Onur Albayrak-

Eğer bu bir roman olsaydı sen ve ben şimdi aynı sayfadaydik diyor Murat Menteş, Zülfikar Zarifoğlu’nun ağzından. Ben de ekliyorum isimlerimiz yan yana gelse çok güzel bir şiir olurduk. Gerçi isimlerimiz yan yana gelecekse ben düz yazı olmayı da kabul ederdim Asuman.
Ama ne yazık ki edebiyattan anlamıyorsun. Edebiyat neyse de beni nasıl anlamadın?Seni kitap gibi okurken bir ayraç kadar değerim yok muydu sende? Sonbahar oldun yaprak döktüm, yaz oldun çocukları sevdiğin için onlar mutlu olsun diye kumdan kale. Ama bir türlü sevdiğin adam olamadım. Biliyorum 3 yıldır aynı cümlelerle arkandan konuşuyorum. Eğer yüzünü bir kez daha görebileceksem bir 30 yıl daha gıybetini yaparım biliyorsun.

1. Philotes -Delikadir-

“Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.” [Dostoyevski-Yeraltından Notlar]

Geceden kalma halleriyle kıyafetlerini bulmaya çalışıyorlardı çünkü işe yetişmeleri gerekiyordu, sabah temizliği onların yaz okulu borcuydu artık.
Nevzat ile Mustafa aynı evi ve aynı sınıfı paylaşan iki arkadaştı. İkisi de Hacettepe Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği okuyordu. Nevzat; Aydın’ın Çine ilçesinde doğup büyümüş bir ege efesiydi, Mustafa ise Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde doğup büyüyen ama kökeni Trabzon’da olan bir Laz uşağıydı. İki senedir aynı evi aynı derdi aynı sıkıntıyı paylaşıp öğrenci hayatına beraber göğüs geriyorlardı. Yaz okulu parasını çıkarmak için ikisi de Kızılay’da Sakarya Caddesinde her zaman takıldıkları Tiyatro Bar’da işe girdiler. Sabahları açıp temizlik yapıyorlardı, bazen duruma göre gece kapanışa kaldıkları da oluyordu. Evleri daha ucuz olsun diye merkeze uzak olan Eryaman ilçesinde 2+1 kutu gibi bir evde kalıyorlardı. Evlerinin en güzel yanı ise elektrik faturası çok az geliyordu; ışıkları açmıyorlardı. İçtikleri bira ve şarap şişelerini evin her köşesine yerleştirmiş, uçlarına mumları dikmişlerdi, eve girer girmez sırayla mumları yakıyorlardı ve evin içini huzur kaplıyordu.