Korkma aşık olmaktan, korkma kalbinin hızlı hızlı çarpmasından, elinin ayağının dolaşmasından. İnsanlar “Ben aşık oldum.” Demekten korkar oldu. Oysa aşık olmak insanı yücelten bir olaydır bence. Her insan yaşayamaz bunu her an başına gelen bir olay değildir insanın.
Aşk; bir insanı görür görmez kalbinin hızlı hızlı çarpmasıyla çıkar ortaya, işte o an kalbinin var olduğunu ya da kalbinin çalıştığını hissedersin. Ellerini nereye koyacağını ne yapacağını bilemezsin, dilin dönmez kekelemeye başlarsın belki bir ter damlası belirir alnının çizgilerinde. Yolda yürürsün onu düşünürsün, takarsın kulaklığını müzik dinlerken yaslarsın başını otobüste cama gözlerinin önünde beliriverir. Bir gün gidip konuşmak istersin dizlerin titrer ayakların adım atmamak için yalvarır, bütün organların harekete geçer, hızlı hızlı nefes alırsın, kalbin çarpar, miden hareketlenir acıkırsın, bağırsakların çalışır ne olduğunu anlamazsın, böbreklerin uyarır seni altına kaçıracak olursun.. İşte budur aşkın en güzel yanı. Bütün duyguların karışır birbirine ve gözünü açıp kaparsın o insanın yanında bulursun kendini.
Peki neden korkar insan aşık olmaktan? Reddedilmekten, alay edilmekten, aynı duyguları karşı taraftan bulamamaktan, utanmaktan olur hep. Reddetsin, konuşmak istemesin, yüzüne bile bakmasın ama bunlar aşkın o güzel yanını o değişik duygularının verdiği mutluluğu engellememeli. Çünkü insan bu dünyada yalnız yaşıyorsa, tek başına hayat mücadelesi veriyorsa o zaman o duygularda sana aittir sana özgüdür kimsenin bu duygulara engel olmasına izin verilmemeli. “Ben aşık oldum.” Diyebilmeli ağız dolusu, haykırarak..
Murat Menteş’in -DUBLÖRÜN DİLEMMASI- kitabının başında otobüste yanında oturan kıza aşık olduğunda konuşabilmek için, tanışabilmek için horluyor numarası yapması gibi korkusuzca hareket edin. En fazla tersleyecektir sizi ama sesini duymak, iki kelime de olsa ortak bir konuda konuşmanın yanında ne kadar önemi olabilir ki.
Çok kötü zamanlar geçiriyoruz, akşamları televizyonda yada sosyal mecrada “Son Dakika” haberleri ile gelen patlayan bombaları gördüğümüzde dünyamız başımıza yıkılıyor ama işte burada devreye Ahmet Kaya giriyor, -Şehirlere bombalar yağardı her gece, biz durmadan sevişirdik.- sözleri durumu çok güzel açıklıyor. Evet dünyamız kapkaranlık, güzel günler gelecek mi şüpheliyiz, her an bir bomba patlamasında ölecek miyiz? Diye kendimize sürekli sorar olduk ama insan bu dünyada iki dünyaya sahip değil midir? Birincisi yaşadığımız bu felaketleri eksik olmayan mekân diğeri ise içimizde sakladığımız, umutlarla dolu olan, geceleri uyumadan önce girdiğimiz o dünya. İşte orayı güzelleştirmek de aşktan gelir.
Güzel bir panjurlu evin olsun, bahçesi olsun ucu bucağı görünmesin sonsuza gitsin. Bir tarafında mor menekşeler açsın, bir tarafında sarılı beyazlı papatyalar bitsin, kırmızı güllerin eksik olmasın hemen evinin dibinde domates salatalık biberin olsun, bir yanında sonsuza giden yemyeşil çimenlik olsun üstünde çeşidi eksik olmayan hayvanlar gezsin. Yanında olsun kalbini göğüs kafesine sığdırmayan insan, şehirlere bombalar yağsın sen parmak uçlarında ki sinirlere kadar hissettiğin aşkla seviş o çimenlerin üstünde. Bunu hissettirmez mi aşk insana? En kötü gününde bile onu düşündüğünde onu gördüğünde içine mutluluk dolmaz mı?
Neşet’in Leyla’sı, Ferhat’ın Şirin’i olmasın Leyla’nın Mecnun’u olmasın, koyma bir kalıba onu. Benzetme ki hiçbir şeye sana özgü olsun sadece. Dostoyevski’nin -KUMARBAZ- ında ki sevdiği için “Schlangenberg” in tepesinden atlamayı göze alan Aleksi İvanoviç gibi korkusuz, Ayşen Aksakal’ın -LAKİN İYİ YAŞADIK- kitabında ki Asiye Sultan’ı çocuğunun elinden tutarken gördüğünde bile vazgeçmeyen bey babamız gibi vazgeçmeden sevin.
Ha sevmek demişken; kaşı gözü güzel, bacakları uzun, kalçası yuvarlak, giydiği kıyafete, attığı fotoğraflara göre sevmeyin. Cebinden çıkardığı paraya, indiği arabaya, taktığı gözlüğe, adonislerine ya da kadınların hayranlıkla ona baktığı için sevmeyin. Hissederek sevin. Gözlerinizin beğendiği değil de kalbiniz çarptığında sevin. Kadının regl sancısında mazeret üretip yanından kaçarak değil, onunla o acıyı yaşayarak acısını paylaşarak sevin. Bir erkeğe anne kucağı gibi dizine yatırıp saçlarını okşayarak sevin parasını yemek için türlü şekillere girerek değil. Sabah gözlerinizi ilk açtığında telefonunu aramadan gözlerin onu arasın, avuç içlerin yanağını okşasın. Kadının saçını ör, duştan çıkınca otursun önüne saçlarını tara onun bir baba edasıyla. Traş olduğunda git ensesine bak olmamış diye vur kafasına. Aşkı en güzelinde en özelinde yaşayın be dostlar. Sosyal mecra da fotoğraf paylaşmak, yanında ki arkadaşlarına hava atmak ya da sırf sevgilim olsun diye bir insanla baş koymaya kalkışma bu yola.
Vazgeçmeyeceksin bu hayatta aşkından. Anlarsın karşında ki insanın gözlerinden. Bir söz vardır “Gözler kalbin aynasıdır.” Sana söylemesede, duygularını kelimelere dökmese de hatta yalan da söylese sen anlarsın onun gözlerinden, onun sana bakışlarından.
Aynı okuldasındır belki, söylemişsindir karşılık bulamamışsındır. Terslemiştir ama bıkmadan yine söylemişsindir, bıkmadan oda terslemiştir seni. Gelgelelim anlarsın işte o zaman gözlerinden, belki bir cam kenarından bakıyorsa sana, gözlerin onu ararken bir anda gözlerine denk geliyorsan ve kafasını çeviriyorsa öbür yana işte anla ki -gözler yalan söylemez.-
Sayın okur eğer okuduysan bu yazıyı, eğer sonuna kadar geldiysen engel olma duygularına, hakim olmaya çalışma dizlerinin titremesine, sıkı sıkı tutmaya çalışma karnının içinde uçuşan kelebeklere, her insan yaşayamıyor o duyguyu sen ayrıcalıklısın, çünkü sen aşık oldun.
Bir Not ;
DUBLÖRÜN DİLEMMASI -Sayfa 97-
“Fevkalade! Unutma Nuh’um, aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir…”
 
Tek kelimeyle harika.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim sayın okur, okuyup görüşünü söylediğin için. Sayende mutlu oldum :)
YanıtlaSil