Bize Gönderin

Bize Gönderin;
Sevgili okur, eğer sen de bizimle yazdıklarını paylaşmak istersen, yazını önümüzdeki ayın 7'sine kadar -bokgibi1blog@gmail.com - mail adresine gönderebilirsin.
" Haydi dök bize kuruntularını... "

10 Ocak 2017 Salı

Şehrin Baharatı İnsanlarıdır -Aylak Bir Adam-

Gezmek güzel şey, tadını çıkarttıkça. Bazen sokakta kaybolarak, bazen hiç beklenmedik anda bir insan ile karşılaşarak. Bir şehrin baharatı insanlarıdır. Orada yaşayanlar ile ne kadar çok anınız olursa, ne kadar iyi anlaşırsanız o kadar zevk alırsınız. Strasbourg’ta benim için öyleydi. Hatta ve hatta şuana kadar gittiğim en iyi şehirler sıralamasında ilk 3 e girer.
Strasbourg Fransa’nın doğusunda yer alan küçük ve sürprizlere açık bir şehir. Şehri kısaca betimlemem gerekirse Safranbolu’nun renkli ve pazarlanmış hali diyebilirim. Pazarlanmış diyorum çünkü adamlar turist nasıl çekeriz diye düşünmüş ve ona göre kurgulamış şehri. Sokakları temiz, 200 metrede bir sokaklarda su içme noktaları, geceleri meşhur Notre dam Catedral’inde 3 boyutlu ışık gösterisi ve niceleri. Strabourg’a ilk vardığımda tabi ki önceliğim kalacak yer bakmak oldu. Hosteller pahalıydı ve couchsurfingten geri dönüş yapan olmamıştı. ( Hostel hotelin bir küçük modeli. Genellikle gezginlerin tercih ettiği bir konaklama türü. Yurt sistemi gibi bir odada 4-8-16 yatak oluyor ve fiyatları bir hayli uygun oluyor. Böylece odanda kalan gezginlerle tanışarak kültürel paylaşım şansına da sahip olabiliyorsun. Couchsurfing ise o şehirde yaşayan insanların evinde kalmanı sağlayan bir site. Şöyle ki siteye girdiğinizde kalacağınız şehri aratıyorsunuz. Oraya daha önce kaydolmuş ve gezginleri ağırlamak isteyen insanlara ulaşabiliyorsunuz.) Geceyi dışarda geçirme kararı aldım ve şehrin sokaklarında kaybolmak için yola koyuldum. İlk olarak tarihi köprüsü ve Ren nehri karşıladı beni. Daha ilk dakikadan muhteşem bir seyir zevki ile karşılaştım. İlerledikçe kendimi sanki Safranbolu’yu geziyormuş hissine kapıldım. Çünkü ev yapıları hemen hemen aynı, tek farkı renkli olmaları. Yavaş yavaş hava kararıyordu ve amacım Notre dam Catedral’ine gitmekti. Uzaktan bu muhteşem yapıyı gördüm ve oturup izlemeye başladım. Bi anda şehrin tüm ışıkları kapandı ve 3 boyutlu ışık şovu başladı. Bu benim için aşırı derecede sürpriz oldu. Baba adamlar yapmış yani yalan yok. Benim gönlümü kazandılar. Şov bittikten sonra tren garına gittim ve yere matımı koydum tulumumun içine girip uyumaya başladım. Ta ki gece 4 e kadar. Biri beni tekmeledi ama daha kendimi açamamıştım. Yorgundum ve çok uykum vardı. Gözlerimi açmam ile 2. Bir sürpriz ile karşılaştım. Tam başımın üstünde K-9 köpek ağzı bağlı bir biçimde bana bakıyor. Yanımda da Fransız polisi bir şeyler anlatıyor ama ben konuya fransızım. Bilen bilir Fransızlar aşırı milliyetçidir İngilizce bilseler bile İngilizce konuşmazlar. Bana Fransızca konuşup duruyor ben İngilizce biliyor musunuz diye soruyorum. En sonunda sıkılmış olacak ki İngilizce konuşmaya karar verdi. Gar 4 te kapanıyormuş, içeride yatamazsın dedi. Şurada usul usul yatayım zarar vermem diyorum yok nuh diyor peygamber demiyor. Köpekle de beni taciz etmeye devam ediyor tabi. Bende dedim o zaman kapının önünce yatarım. Orada yatabilirsin sorun yok dedi. Gittim gar kapısının önüne kıvrıldım tam uyuyacaktım 4 tane alman gezgin de dışarıda kalmış yanıma geldiler. Uyku böylece yalan oldu. Sabaha kadar muhabbet edip ayrıldık. Ama bu beni aşırı yormuştu ve paraya kıyıp tek kişilik bir otelde kalmaya karar verdim. Otele giriş yapıp 4-5 saat uyuduktan sonra en sevdiğim şey olan yerli bira testi için yola koyuldum. Saat akşam 7-8 civarı. Hava hafif karanlık sokaklarda yürüyorum. Tarihi köprünün bi ayağının altından rock müzik sesleri geliyor. Merak ettim ne varmış diye hayatımın en ilginç anılarından birini yaşadım. 7-8 kişilik bir grup rock müzik dinleyerek bira içiyorlarmış. Bende yanlarına gittim zaten uzun saçlıyım beni görünce hemen davet ettiler. Aralarında sadece 1 kişi İngilizce biliyormuş ve o adam da doğuştan görme engelli. Adam takım elbiseli Leonardo Dicaprio, Johhny Depp karışımı bir yakışıklılığa sahip. Daha 1 kelimde dahi etmeden yanıma geldi ve sen yabancı mısın? Dedi. Evet dedim. Anladığım kadarıyla gezginsin dedi. Evet dedim. Ama bir yandan şaşırıyorum. Doğuştan görme engelli ve benim hakkımda bir şey bilmeden çok fazla şey söylüyor. Nereden bildin ki dediğimde hissediyorum dedi. Bu 7-8 kişilik grup müziğini kocaman bir teyp eşliğinde dinliyordu. Bir yandan bira içiyorum bir yandan uzun saçlı, deri ceketli, sarhoş bir adamın bana Fransızca bir şeyler anlatmasını dinliyordum. İngilizce nerelisin diye sordu. Türküm dedim ve teybi eline aldı. Bir anda Barış Manço’dan şarkı açtı. Oha lan ne oluyor dedim. Herhalde hepsi Türk örgütlenmişler beni işletiyorlar diye düşündüm. Nereden biliyorsunuz bu şarkıyı diyorum ama adam İngilizce bilmediği için anlamıyordu. Şarkı bitti 2. Şoku yaşadım. Eliyle 1 saniye işareti yaptı ve Pentagram’dan bir şarkı açtı. Fransa’da kendimi Türkiye’de hissettim. Şaşkınlığımı üstümden atıp biramdan bir yudum aldım ve o anın tadını çıkarmaya başladım. 3-4 saat tek bir kelime dahi konuşmadan işaret dili ile anlaştık ve birbirimizi çok iyi anladık. İşte o adam Jeuv ;

- 25 ocakta tekrar yurtdışına çıkıyorum. Bizi takip eden okuyucularımıza bir sürpriz yapalım dedik. Bu yazıyı Facebook üzerinde herkese açık şekilde paylaşan okuyucularımız arasında çekiliş yapacağız ve bu çekiliş sonucu şanslı okurumuza Romanya’dan bir hediye getireceğim. Tek yapmanız gereken Facebook sayfamızı beğenmek ve yazıyı herkese açık bir şekilde paylaşmak. -


1 yorum: